İyilik yap iyilik bul. Hepimiz hatırlarız o filmi mi değil mi? Küçük çocuk, bir okul projesi sayesinde dünyaya olmasa da şehrindeki insanlara iyilik yapmayı ve karşılığında iyilik görmeyi bir de bunun ne şahane bir şey olduğunu göstermişti. Tam bir amerikan filmi. Hayatımıza savaşları, hastalıkları sokan Amerika bir de hayatımıza filmleri ile umudu da sokuyor. Sonra da bizi o umutla kendi karışık ülkemizde öylece bırakıyor.
Hayır, bu yazının gidişatı son günlerde yaşadığımız şeyler değil. Ben daha özelden bakmak istiyorum bu iyi insan/ kötü insan durumlarına. Japon bilim adamlarının net bir araştırması olmasa da şöyle çevremize baktığımızda kötü insan nüfusunun iyi insan nüfusundan daha fazla olduğunu saniyede anlayabiliriz. Yani bu yazıyı on kişinin okuduğunu düşünürsek en az altımız (ben de dahil) kötüyüz.
Peki kötü insan nedir? Hepimiz bunun hakkında farklı yorumlar yapabiliriz. Örneklemek gerekirse;
- Müslüman olmayan kötüdür, zaten cehenneme de gidecektir.
- İçki içen en kötüdür.
- Kürtler doğuştan kötüdür zaten.
- Ermeniler en kötüsü, onlarınki dölden geliyor.
- Tüm polisler kötüdür.
- Gezici misin? Çok kötüsün.
- AKP'li misin hem kötü hem cahilsin.
- CHP'liysen de hem kötüsün hem de fönlüsün (bu espriyi anlamanızı beklemiyorum, ama bence baya komik)
Japon değilim bilim adamı ise hiç değilim ama yukarıda ki seçeneklerden en az biri sizin için geçerli ise tebrikler kadrolu kötüsünüz. İçin(m)iz kötü. İnsanları olduğu gibi, doğduğu gibi, inandığı gibi kabul edemiyorusunuz/kabul edemiyoruz. Sonuç olarak da arkadaş ortamlarında "bu dünyaya bir çocuk daha getirmek istemiyorum" diyeceğin(m)iz bir dünyayı kendi ellerinizle yaratıyorsunuz. Yapmayın diyeceğim, zaten bu yazıyıda toplam da 10 kişi okuyacak, yapacaksınız ve yine herşey Amerikan filmilerinde kalacak.
Bu yazının da şarkısı M.J'nin hüzünlü barış şarkılarından biri olamayacak. Canımız ciğerimiz Barış abimizden geliyor; AYI!
Barış Manço - Ayı
If I cant dance it's not my revolution
13 Ekim 2014 Pazartesi
3 Haziran 2014 Salı
Burun sizisi..
Burnunuzun direginin sizladigini hic hissettiniz mi?
Eger bu soruya hayir cevabini veriyorsaniz, sanslisiniz demektir. Cevabiniz evet ise, bu yazida ne demek istedigimi tam anlamiyla anlayabileceksiniz.
Onceleri burnunun diregi sizlamak lafini bir deyim sanirdim. Cok uzgun olmak, cok ozlemek anlamlarinda oldugunu farz ederdim. Megerse gercekten fiziki bir durummus.Cok ozlediginde, cok uzuldugunde gozyasi dokemeyecek durumdayken, burnunun diregi sizliyor ve sen pavlowun kopegi gibi o sizlamayla o en cok ozlediginin kokusunu, gulusunu, sarilisini hatirliyorsun. Dibine kadar hissediyorsun. O yuzden de sizlasin yaa bosver diyorsun.
Genelde hayatinin en mutlu gunlerinde O yoksa yaninda daha da cok sizliyor ve sen daha da cok hatirliyorsun. Seni o kadar mutluyken gorsun istiyorsun. Acaba O da benim kadar mutlu olur muydu diye dusunuyorsun. Sarilir miydi? Hadi koy bir raki da keyfimizden icelim der miydi? Mutlusun ama bir kac nasihat vermem lazim sana dermiydi diye dusunuyorsun. Iste hep bu dusunceler daha cok sizlatiyor o burnunu sen de daha cok ozluyorsun onun kokusunu.
Belki azicik da olsa duyarim onun kokusunu diye bir tasin basina gidiyorsun, tas ile konusmaya basliyorsun, burnunda yine ayni sizi. Diyorsun, baba ben tam da babalar gununde evleniyorum. Ses cikmiyor. Ahh bir ciksa, goruyorsun ama beni di mi diyorsun, tepelere bakiyorsun. Inaniyorsun sadece. Sonra da o tasin kenarinda biten bir yesil yapragi koparip cuzdanina koyuyorsun. Hadi sen de benimle gel diye. Bir de tasa bir opucuk konduruyorsun kokuyu duyarim belki diye....
En son da bu yaziyi yazmak istiyorsun belki birileri babalari hala hayattayken onu daha cok sevsin koklasin, deger versin diye...
Eger bu soruya hayir cevabini veriyorsaniz, sanslisiniz demektir. Cevabiniz evet ise, bu yazida ne demek istedigimi tam anlamiyla anlayabileceksiniz.
Onceleri burnunun diregi sizlamak lafini bir deyim sanirdim. Cok uzgun olmak, cok ozlemek anlamlarinda oldugunu farz ederdim. Megerse gercekten fiziki bir durummus.Cok ozlediginde, cok uzuldugunde gozyasi dokemeyecek durumdayken, burnunun diregi sizliyor ve sen pavlowun kopegi gibi o sizlamayla o en cok ozlediginin kokusunu, gulusunu, sarilisini hatirliyorsun. Dibine kadar hissediyorsun. O yuzden de sizlasin yaa bosver diyorsun.
Genelde hayatinin en mutlu gunlerinde O yoksa yaninda daha da cok sizliyor ve sen daha da cok hatirliyorsun. Seni o kadar mutluyken gorsun istiyorsun. Acaba O da benim kadar mutlu olur muydu diye dusunuyorsun. Sarilir miydi? Hadi koy bir raki da keyfimizden icelim der miydi? Mutlusun ama bir kac nasihat vermem lazim sana dermiydi diye dusunuyorsun. Iste hep bu dusunceler daha cok sizlatiyor o burnunu sen de daha cok ozluyorsun onun kokusunu.
Belki azicik da olsa duyarim onun kokusunu diye bir tasin basina gidiyorsun, tas ile konusmaya basliyorsun, burnunda yine ayni sizi. Diyorsun, baba ben tam da babalar gununde evleniyorum. Ses cikmiyor. Ahh bir ciksa, goruyorsun ama beni di mi diyorsun, tepelere bakiyorsun. Inaniyorsun sadece. Sonra da o tasin kenarinda biten bir yesil yapragi koparip cuzdanina koyuyorsun. Hadi sen de benimle gel diye. Bir de tasa bir opucuk konduruyorsun kokuyu duyarim belki diye....
En son da bu yaziyi yazmak istiyorsun belki birileri babalari hala hayattayken onu daha cok sevsin koklasin, deger versin diye...
19 Kasım 2013 Salı
Ahh Be Levla!..
7-8 ay önceydi, karşımda kocaman bir yazı tahtası vardı. Üstünde de "Levla'nın Hikayesi" yazıyordu. Döndüm sordum Can'a, bu nedir, yeni albümün ismi dedi. Bunu soran bir milyonuncu insan olarak hemen Levla ne demek dedim, anlattı. Bayıldım. Zaten Can ne yazsa, Fatma ne söylese Okan, Kerem ne çalsa bayılırım. Sonuçta, ayrı amaçlarımız da olsa, aynı zamanlarda İstanbul'da hayallerimiz peşinden koşmaya başlamıştık. Koşmasaydık da severdim o ayrı.
Bugün de inanılmaz derecede içten bir şarkıyla radyolarda dönemeye başladı Levla'nın Hikayesi. Şarkının adı "Ağlamam Zaman Aldı" şarkıyı ilk dinlediğimde, balıkçıdaydık. İçim o kadar acıdı ki, o kadar üzüldüm ki, kelimelerle anlatamam. Gerçekten şarkı benim için yazılımıştı. Rakımdan bir yudum aldım, kendime geldim. Şarkı neden benim için yazılsın. Aşk hayatın fevkaladenin fevkinde. Hatta mutluluktan bulutların üstündeyim.
Sonra, durumu anladım, keza şarkı o kadar gerçek ki, Fatma o kadar gerçek okumuş ki, hayatınızda ne konumda olursanız olun, alıyor, götürüyor sizi...
Model'in bu albümü bence şahane, çıkar çıkmaz alın derim. Ayrıca şuna da eminim ki, daha çok iyi albümler, şarkılar dinleyeceğiz onlardan, eee ne de olsa "iyi insanların başına iyi şeyler gelir", onların başına gelecekler gibi..
3 Haziran 2013 Pazartesi
Aman Kızım Bizim Canımızı Yakma
Babam asker, annem ev hanımı. İkisi de geçmişteki tüm siyasal durumlara birebir şahit olmuşlar. Evde bunlar hiç konuşulmazdı gerçi. Sadece " aman kızım bizim canımızı yakma" derlerdi. Yakmadık bizde. Apolitik olduk. Annem, üniversite tercih formumu doldururken bana yalvardı " aman kızım Ankara yazma, bizim canımızı yakma" ben de yazmadım.
Okuduğum üniversite de bir kere öğrenciler arasında çatışma çıktı, o da, okulun kafesinde Kral TV'mi açık olsun Power Türk'mü açık olsundu. Hepimiz apolitiktik anlayacağıınız.
Yıllar önce, ışıkları açıp-kapama eylemi olduğunda ablamla beraber onu yapmak istedik, ama annem yine "aman kızım, evleri fişliyorlarmış, sakın yapmayın" dedi. Onu da yapamadık.
Gezi parkı eylemlerinin ilk günü, yakın arkadaşım beni aradı hadi Gezi Parkına dedi. Annemin kızıyım ya ben, "aman Gizem, bizim canımızı yakma, bak polisler insanlara neler yapıyorlar" dedim. 2. gün oldu, Gizem yine mesaj attı "hadi abi Geziye" dedi ben yine "aman Gizem" dedim.
Cuma sabahı, uyandıp, canım twitterıma baktığımda, artık annemin aman kızımı değildim..Cuma sabahı dedim ki kendi kendime, "çok olursak yok olmayız" Attım kendimi sokaklara. Hayatımdaki ilk toplu eylemdi. Çok korktum. Gerçekten koktum. Hiç duymadığım gaz bombalarının sesi, ucu bucagı sisten görünmeyen Taksim, çok korktum. Yapıştım erkek arkadaşımın eline, bırakamadım korkudan. Normal değil mi? Ben hep " aman kızım benim canımı yakma" ile büyüdüm. Hiç böyle şeyler görmedim.
Cumartesi oldu, artık biraz daha alışmış idim, yine çıktık. Önce, Taksimdeydik. Herşey şahaneydi. Sonra bir haber geldi, koşun Beşiktaş'a. Biz de onbinlerce insan Beşiktaş'a koştuk. Çırağan Caddesinde ben ve benim gibiler sadece yürüyor ve alkışlıyorduk. Birden, insanlar koşmaya başladı. Bazıları eğilin diye bağırmaya başladı. Bense anlamsızca, donup kaldım. Kendimi, bir Hollywood yapımında hisettim, uzaylılar Çırağan caddesini ele geçirdi ve hepimizi öldürecekler. Herkes koşmaya başladı, sonra biri bağırdı TOMA'lar geliyor. İki taraftan sıkıştıracaklar. Toma neydi? Ben nereden bileyim TOMA neydi. Artık herkes daha çok koşuyor saklanmaya çalışıyordu. Bense olduğum yerde kalakaldım. Herşey tam anlamıyla yavaşlatıldı, çığlıklar, 15 saniyede boşalan yol, saklanmaya çalışan insanlar ve yolu hızlarını hiç kesmeden açmaya çalışan TOMAlar. İnsanlar yere yatmış TOMAların geçmesini bekliyorlardı. TOMAlar üzerimize su püskürterek geçtiler ve yolun iki ucunu da kapattılar. Kendimi o an da, bir haşerat gibi hisettim. KENDİMİ O AN DA BANA BİR HAŞERAT GİBİ HİSETTİRDİN. Bir yöneticinin bunu seçmenlerine yapması, bana akıl karı gelmedi, gelmiyor. Çevremdeki insanlara baktım, bir tane provakatör de yoktu. Herkes ama herkes benim gibi " aman kızım/oğlum bizim canımızı yakma" mottosuyla büyütülen insanlardı. EMİNİM HERKES O ANDA HAYATINDAKİ EN BÜYÜK KORKULU ANLARINDAN BİRİNİ YAŞADI.
Ara yollardan evimize doğru gitmeye çalışırken, gözümüze gözümüze atılan, 3 biber gazı ile de BEN ARTIK BÜYÜDÜM. ÇOK KORKTUM, AĞLADIM AMA BÜYÜDÜM. ARTIK AĞZIM DOLU DOLU BEN 30 YAŞINDA KOCA BİR KADINIM DİYEBİLİRİM. BUNU SAĞLAYAN, BANA ÜLKEMİ DAHA DA ÇOK SEVDİREN başbakana da ŞÜKRANLARIMI SUNARIM.
NOT: Annem artık, aman kızım demiyor. Sadece, dikkat et, diyor.
Okuduğum üniversite de bir kere öğrenciler arasında çatışma çıktı, o da, okulun kafesinde Kral TV'mi açık olsun Power Türk'mü açık olsundu. Hepimiz apolitiktik anlayacağıınız.
Yıllar önce, ışıkları açıp-kapama eylemi olduğunda ablamla beraber onu yapmak istedik, ama annem yine "aman kızım, evleri fişliyorlarmış, sakın yapmayın" dedi. Onu da yapamadık.
Gezi parkı eylemlerinin ilk günü, yakın arkadaşım beni aradı hadi Gezi Parkına dedi. Annemin kızıyım ya ben, "aman Gizem, bizim canımızı yakma, bak polisler insanlara neler yapıyorlar" dedim. 2. gün oldu, Gizem yine mesaj attı "hadi abi Geziye" dedi ben yine "aman Gizem" dedim.
Cuma sabahı, uyandıp, canım twitterıma baktığımda, artık annemin aman kızımı değildim..Cuma sabahı dedim ki kendi kendime, "çok olursak yok olmayız" Attım kendimi sokaklara. Hayatımdaki ilk toplu eylemdi. Çok korktum. Gerçekten koktum. Hiç duymadığım gaz bombalarının sesi, ucu bucagı sisten görünmeyen Taksim, çok korktum. Yapıştım erkek arkadaşımın eline, bırakamadım korkudan. Normal değil mi? Ben hep " aman kızım benim canımı yakma" ile büyüdüm. Hiç böyle şeyler görmedim.
Cumartesi oldu, artık biraz daha alışmış idim, yine çıktık. Önce, Taksimdeydik. Herşey şahaneydi. Sonra bir haber geldi, koşun Beşiktaş'a. Biz de onbinlerce insan Beşiktaş'a koştuk. Çırağan Caddesinde ben ve benim gibiler sadece yürüyor ve alkışlıyorduk. Birden, insanlar koşmaya başladı. Bazıları eğilin diye bağırmaya başladı. Bense anlamsızca, donup kaldım. Kendimi, bir Hollywood yapımında hisettim, uzaylılar Çırağan caddesini ele geçirdi ve hepimizi öldürecekler. Herkes koşmaya başladı, sonra biri bağırdı TOMA'lar geliyor. İki taraftan sıkıştıracaklar. Toma neydi? Ben nereden bileyim TOMA neydi. Artık herkes daha çok koşuyor saklanmaya çalışıyordu. Bense olduğum yerde kalakaldım. Herşey tam anlamıyla yavaşlatıldı, çığlıklar, 15 saniyede boşalan yol, saklanmaya çalışan insanlar ve yolu hızlarını hiç kesmeden açmaya çalışan TOMAlar. İnsanlar yere yatmış TOMAların geçmesini bekliyorlardı. TOMAlar üzerimize su püskürterek geçtiler ve yolun iki ucunu da kapattılar. Kendimi o an da, bir haşerat gibi hisettim. KENDİMİ O AN DA BANA BİR HAŞERAT GİBİ HİSETTİRDİN. Bir yöneticinin bunu seçmenlerine yapması, bana akıl karı gelmedi, gelmiyor. Çevremdeki insanlara baktım, bir tane provakatör de yoktu. Herkes ama herkes benim gibi " aman kızım/oğlum bizim canımızı yakma" mottosuyla büyütülen insanlardı. EMİNİM HERKES O ANDA HAYATINDAKİ EN BÜYÜK KORKULU ANLARINDAN BİRİNİ YAŞADI.
Ara yollardan evimize doğru gitmeye çalışırken, gözümüze gözümüze atılan, 3 biber gazı ile de BEN ARTIK BÜYÜDÜM. ÇOK KORKTUM, AĞLADIM AMA BÜYÜDÜM. ARTIK AĞZIM DOLU DOLU BEN 30 YAŞINDA KOCA BİR KADINIM DİYEBİLİRİM. BUNU SAĞLAYAN, BANA ÜLKEMİ DAHA DA ÇOK SEVDİREN başbakana da ŞÜKRANLARIMI SUNARIM.
NOT: Annem artık, aman kızım demiyor. Sadece, dikkat et, diyor.
13 Mayıs 2013 Pazartesi
Boom!
Cumartesi de çalışılır mıymış? Hele ki hava bu kadar sıcakken, sanırım yaz geldi.. Şu yazlıkları da sandıktan çıkarmak lazım. Neyse, pazar günü yaparım artık.. Akşama da Survivor var, işten çıkınca birşeyler alayım da keyifli keyifli televizyon seyredeyim..
BOOM!...
İlk sınav bitti, ha gayret.. Kaldı bir sınav.. Artık günde 1000 soru çözmem lazım.. Bakalım bugünkü deneme sınavından kaç alacağım, İstanbul'da bir bölüm kazanayım da başka bir şey istemiyorum.. Gerçi buralardan, annemden, babamdan nasıl ayrılacağım..Neyse, şu ikinci sınava bir girelim de, bakarız..
BOOM!..
15 dakika da alışveriş yapmam lazım. Aaaa, şu mağazada ne güzel şeyler var, Ali biraz daha büyüsün alırım artık. Gerçi, 2 kere giyiyor sonra küçülüyor, para pul yok... Aman neyse, ilk çocuk nasılsa arada hovardalık yapalım, dur bakalım ne kadarmış su şort..Ali yazın bahçede giyer..Hem seneye de giyer..
BOOM!..
BOOM!..
BOOM!..
Daha yapılacak, onlarca sey vardı..Zorla işe gidecektim, üniversite sınavına girecektim, Ali, şortu seneye de giyecekti..
Ne kadar çok insan konuşuyor, ne kadar çok siyaset yapılıyor, ben öldüm diye.. Ben siyasetten anlamam ki.. Zaten anlasam ne olacak ben öldüm.. Benimle beraber kaç kişi öldü? Çok mu?.. Fark eder mi? Ben öldüm.. Neden öldüm ben?. Kim için öldüm?. Kim için öldürüldüm?. Fark eder mi?
BOOM!..
Ben öldüm...
Mary J. Blige - No More Drama
BOOM!...
İlk sınav bitti, ha gayret.. Kaldı bir sınav.. Artık günde 1000 soru çözmem lazım.. Bakalım bugünkü deneme sınavından kaç alacağım, İstanbul'da bir bölüm kazanayım da başka bir şey istemiyorum.. Gerçi buralardan, annemden, babamdan nasıl ayrılacağım..Neyse, şu ikinci sınava bir girelim de, bakarız..
BOOM!..
15 dakika da alışveriş yapmam lazım. Aaaa, şu mağazada ne güzel şeyler var, Ali biraz daha büyüsün alırım artık. Gerçi, 2 kere giyiyor sonra küçülüyor, para pul yok... Aman neyse, ilk çocuk nasılsa arada hovardalık yapalım, dur bakalım ne kadarmış su şort..Ali yazın bahçede giyer..Hem seneye de giyer..
BOOM!..
BOOM!..
BOOM!..
Daha yapılacak, onlarca sey vardı..Zorla işe gidecektim, üniversite sınavına girecektim, Ali, şortu seneye de giyecekti..
Ne kadar çok insan konuşuyor, ne kadar çok siyaset yapılıyor, ben öldüm diye.. Ben siyasetten anlamam ki.. Zaten anlasam ne olacak ben öldüm.. Benimle beraber kaç kişi öldü? Çok mu?.. Fark eder mi? Ben öldüm.. Neden öldüm ben?. Kim için öldüm?. Kim için öldürüldüm?. Fark eder mi?
BOOM!..
Ben öldüm...
Mary J. Blige - No More Drama
24 Mart 2013 Pazar
Agiz Tadiyla Mutlu Etmeyen Playlistler ve Benim Asiri Acikli Hikayem
Son günlerde pek mesudum. Hair Sprey filmini hatirlayanlariniz var ise, oradaki kiz sabahlari nasil uyaniyordu iste o hesap. Yuzumde hep bir gulucuk. Her gun yaptigim isleri ne yapasim var, ne de acip bir film izleyesim. Selvi Boylum Al Yazmalim bile beni aglatamiyor. Hani, 500 Days Of Summer filminde cocugun kizla iliskisinin basladigi ilk gunde, cocuk yolda yururken devamli guluyor, sanki bir muzikalin icindeymiscesine dans ediyordu ya, iste o benim. Bu kadar ornek yeter sanirim, zaten ornekler de kisitli. Cok az mutluluk temali film, sarki var hayatimizda. Sonunda mutlaka aglamamiz, uzulmemiz lazim. Iste ayni ben dememiz lazim. Yoksa gisesi dusuk, itunes'da ilk 100 hayal.
Adamlar hakli, son bir aya kadar ben de tam bir fan of bunalimdim. Mazhar Abi'nin de dedigi gibi 5 dakikada degisti butun isler. Hadi ben buna hazirdim da, playlistim hazir miydi? Sorunun cevabi kesinlikle HAYIR! Playlistimdeki en haraketli sarkinin bile temasi "allah belani versin".
2-3 gun once, havanin guzelliginden faydalanan cakma Istanbullu olarak taktim kulakliklarimi attim kendimi sahile. Hizli hizli, gule gule, ona buna yol vere vere yurumeye o kadar hazirdim ki, 500 Days Of Summer da ki cocuk yanimda Adele kalirdi. Ama tum kosullar futbol oynamaya bu kadar elverisliyken, playlistim beni bir raki masasina oturtmak icin elinden geleni yapti. 1000sarki dile kolay, ama yok hepsi bilekleri kesmeli olmadi kendini bogazin serin sularina atmali. Christina Perri- Jar Of Hearts ile basladim, Melis Danismend Ucuz ile bitirdim. Artik dedim, tamam kizim sana agiz tadiyla bir muzikal sahnesi yasatmayacaklar birden kahramanim shuffle devreye girdi ve en sevdigim gruplardan biri calmaya basladi. Son duzlukte arayi oyle bir actim ki Emmy'de bir odul kaparim. Iste playlistimin adindan da anlayacaginiz uzere en mutlu sarkisi.. Hadi sizde gulun, cosun, dans edin.. http://www.youtube.com/watch?v=2XoiE7r3pBw&sns=em
2 Aralık 2012 Pazar
Şarkısız Yazı
Tam 5 yıldır ara vermeden günde 12 saat ortalama ile çalıştım durdum. Her sabah aynı saatte kalktım aynı saatte yattım. normalde belki çok iyi arkadaş olabileceğim insanlar ile başkaları sırf öyle istiyor diye saçma sapan mezular için kavga ettim, bazen inanmadığım bir şey için hayatımın mottosuymuşcasına kavga ettim. Aralarda durdum, ben ne yapıyorum dedim, istemiyorum böyle yaşamak dedim, bırakacağım her şeyi dedim...Sonra bekleyen faturalara bakınca hayatın amerikan romantik komediler ile yakından uzaktan alakası olmadığını anladım..sonra yine mailbox' uma geri döndüm, yalandan mutlu olmaya devam ettim. İş hayatında yaşadığım başarılar beni dünyanin en mutlu kadını yapıyor sandım. Daha doğrusu sanmaya kendimi ikna ettim.
10-15 senedir iş hayatinda tam da bu dediklerimi yaşayan insanlar şuan bu yazıyı okuyup, 5yıl da mı böyle olmuş, bak hayat arsızına diyebilirler.. Ama benim baba, hep sahil kasabasinda denize sıfır, önünde küçük bir teknesi olan ev istedi. Hep erteledi, benim icin, ablam icin, hayat icin erteledi...Sonra ne oldu 35 yıl eşşek gibi çalıştıktan sonra tam ohh diyeceğı anda orospucocugu bir kanser yüzünden öldü... Deger miydi? Tartışılır....
Ama ben 1Aralık 2012 itibari ile tartısmamaya, hayatın beni götüreceği yerlere bıraktım kendimi... bu yazının bir şarkısı da yok... Benim bir müddet ne vermeye çalışacağım bir mesaj ne de ulaşmak için kendimi yırtacak bir amacım olacak...Biraz gerçekten nefes alacağım biraz da kendimi dinleyeceğim.. Kim bilir belki kendi şarkımı kendim yazarım....
10-15 senedir iş hayatinda tam da bu dediklerimi yaşayan insanlar şuan bu yazıyı okuyup, 5yıl da mı böyle olmuş, bak hayat arsızına diyebilirler.. Ama benim baba, hep sahil kasabasinda denize sıfır, önünde küçük bir teknesi olan ev istedi. Hep erteledi, benim icin, ablam icin, hayat icin erteledi...Sonra ne oldu 35 yıl eşşek gibi çalıştıktan sonra tam ohh diyeceğı anda orospucocugu bir kanser yüzünden öldü... Deger miydi? Tartışılır....
Ama ben 1Aralık 2012 itibari ile tartısmamaya, hayatın beni götüreceği yerlere bıraktım kendimi... bu yazının bir şarkısı da yok... Benim bir müddet ne vermeye çalışacağım bir mesaj ne de ulaşmak için kendimi yırtacak bir amacım olacak...Biraz gerçekten nefes alacağım biraz da kendimi dinleyeceğim.. Kim bilir belki kendi şarkımı kendim yazarım....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)