İyilik yap iyilik bul. Hepimiz hatırlarız o filmi mi değil mi? Küçük çocuk, bir okul projesi sayesinde dünyaya olmasa da şehrindeki insanlara iyilik yapmayı ve karşılığında iyilik görmeyi bir de bunun ne şahane bir şey olduğunu göstermişti. Tam bir amerikan filmi. Hayatımıza savaşları, hastalıkları sokan Amerika bir de hayatımıza filmleri ile umudu da sokuyor. Sonra da bizi o umutla kendi karışık ülkemizde öylece bırakıyor.
Hayır, bu yazının gidişatı son günlerde yaşadığımız şeyler değil. Ben daha özelden bakmak istiyorum bu iyi insan/ kötü insan durumlarına. Japon bilim adamlarının net bir araştırması olmasa da şöyle çevremize baktığımızda kötü insan nüfusunun iyi insan nüfusundan daha fazla olduğunu saniyede anlayabiliriz. Yani bu yazıyı on kişinin okuduğunu düşünürsek en az altımız (ben de dahil) kötüyüz.
Peki kötü insan nedir? Hepimiz bunun hakkında farklı yorumlar yapabiliriz. Örneklemek gerekirse;
- Müslüman olmayan kötüdür, zaten cehenneme de gidecektir.
- İçki içen en kötüdür.
- Kürtler doğuştan kötüdür zaten.
- Ermeniler en kötüsü, onlarınki dölden geliyor.
- Tüm polisler kötüdür.
- Gezici misin? Çok kötüsün.
- AKP'li misin hem kötü hem cahilsin.
- CHP'liysen de hem kötüsün hem de fönlüsün (bu espriyi anlamanızı beklemiyorum, ama bence baya komik)
Japon değilim bilim adamı ise hiç değilim ama yukarıda ki seçeneklerden en az biri sizin için geçerli ise tebrikler kadrolu kötüsünüz. İçin(m)iz kötü. İnsanları olduğu gibi, doğduğu gibi, inandığı gibi kabul edemiyorusunuz/kabul edemiyoruz. Sonuç olarak da arkadaş ortamlarında "bu dünyaya bir çocuk daha getirmek istemiyorum" diyeceğin(m)iz bir dünyayı kendi ellerinizle yaratıyorsunuz. Yapmayın diyeceğim, zaten bu yazıyıda toplam da 10 kişi okuyacak, yapacaksınız ve yine herşey Amerikan filmilerinde kalacak.
Bu yazının da şarkısı M.J'nin hüzünlü barış şarkılarından biri olamayacak. Canımız ciğerimiz Barış abimizden geliyor; AYI!
Barış Manço - Ayı
13 Ekim 2014 Pazartesi
3 Haziran 2014 Salı
Burun sizisi..
Burnunuzun direginin sizladigini hic hissettiniz mi?
Eger bu soruya hayir cevabini veriyorsaniz, sanslisiniz demektir. Cevabiniz evet ise, bu yazida ne demek istedigimi tam anlamiyla anlayabileceksiniz.
Onceleri burnunun diregi sizlamak lafini bir deyim sanirdim. Cok uzgun olmak, cok ozlemek anlamlarinda oldugunu farz ederdim. Megerse gercekten fiziki bir durummus.Cok ozlediginde, cok uzuldugunde gozyasi dokemeyecek durumdayken, burnunun diregi sizliyor ve sen pavlowun kopegi gibi o sizlamayla o en cok ozlediginin kokusunu, gulusunu, sarilisini hatirliyorsun. Dibine kadar hissediyorsun. O yuzden de sizlasin yaa bosver diyorsun.
Genelde hayatinin en mutlu gunlerinde O yoksa yaninda daha da cok sizliyor ve sen daha da cok hatirliyorsun. Seni o kadar mutluyken gorsun istiyorsun. Acaba O da benim kadar mutlu olur muydu diye dusunuyorsun. Sarilir miydi? Hadi koy bir raki da keyfimizden icelim der miydi? Mutlusun ama bir kac nasihat vermem lazim sana dermiydi diye dusunuyorsun. Iste hep bu dusunceler daha cok sizlatiyor o burnunu sen de daha cok ozluyorsun onun kokusunu.
Belki azicik da olsa duyarim onun kokusunu diye bir tasin basina gidiyorsun, tas ile konusmaya basliyorsun, burnunda yine ayni sizi. Diyorsun, baba ben tam da babalar gununde evleniyorum. Ses cikmiyor. Ahh bir ciksa, goruyorsun ama beni di mi diyorsun, tepelere bakiyorsun. Inaniyorsun sadece. Sonra da o tasin kenarinda biten bir yesil yapragi koparip cuzdanina koyuyorsun. Hadi sen de benimle gel diye. Bir de tasa bir opucuk konduruyorsun kokuyu duyarim belki diye....
En son da bu yaziyi yazmak istiyorsun belki birileri babalari hala hayattayken onu daha cok sevsin koklasin, deger versin diye...
Eger bu soruya hayir cevabini veriyorsaniz, sanslisiniz demektir. Cevabiniz evet ise, bu yazida ne demek istedigimi tam anlamiyla anlayabileceksiniz.
Onceleri burnunun diregi sizlamak lafini bir deyim sanirdim. Cok uzgun olmak, cok ozlemek anlamlarinda oldugunu farz ederdim. Megerse gercekten fiziki bir durummus.Cok ozlediginde, cok uzuldugunde gozyasi dokemeyecek durumdayken, burnunun diregi sizliyor ve sen pavlowun kopegi gibi o sizlamayla o en cok ozlediginin kokusunu, gulusunu, sarilisini hatirliyorsun. Dibine kadar hissediyorsun. O yuzden de sizlasin yaa bosver diyorsun.
Genelde hayatinin en mutlu gunlerinde O yoksa yaninda daha da cok sizliyor ve sen daha da cok hatirliyorsun. Seni o kadar mutluyken gorsun istiyorsun. Acaba O da benim kadar mutlu olur muydu diye dusunuyorsun. Sarilir miydi? Hadi koy bir raki da keyfimizden icelim der miydi? Mutlusun ama bir kac nasihat vermem lazim sana dermiydi diye dusunuyorsun. Iste hep bu dusunceler daha cok sizlatiyor o burnunu sen de daha cok ozluyorsun onun kokusunu.
Belki azicik da olsa duyarim onun kokusunu diye bir tasin basina gidiyorsun, tas ile konusmaya basliyorsun, burnunda yine ayni sizi. Diyorsun, baba ben tam da babalar gununde evleniyorum. Ses cikmiyor. Ahh bir ciksa, goruyorsun ama beni di mi diyorsun, tepelere bakiyorsun. Inaniyorsun sadece. Sonra da o tasin kenarinda biten bir yesil yapragi koparip cuzdanina koyuyorsun. Hadi sen de benimle gel diye. Bir de tasa bir opucuk konduruyorsun kokuyu duyarim belki diye....
En son da bu yaziyi yazmak istiyorsun belki birileri babalari hala hayattayken onu daha cok sevsin koklasin, deger versin diye...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)